‘KÜRTLER, TÜRKİYE İÇİN ARTIK BİR TEHDİT DEĞİL’
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde bir otelin toplantı salonunda düzenlenen ‘Çözüm Süreci; Aktörler ve Dinamikler’ programına katıldı. Programa, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) Başkanı Vahap Coşkun, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ayşe Serra Bucak Küçük ve Doğan Hatun, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, Diyarbakır Baro Başkanı Abdülkadir Güleç, DEM Parti İl Eş Başkanı Abbas Şahin, sivil toplum kuruluşları ve davetliler katıldı. Burada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Türkiye çözümünü önemsediklerini belirterek, “Diyarbakır'ın barış iradesi artık Ankara çözümü ile buluşmalıdır. Ankara, Diyarbakır'ın bu sürece ilişkin bence barış taleplerini, düşüncelerini önemsemeli. Bizim 4 saatlik İmralı Adası ziyaretinde de net bir şekilde ortaya çıkan bir şey vardı, Öcalan'ın kendisi ‘Türkiye çözümü’ diyordu. Bu çok önemliydi. Türkiye artık Kürtlerden, Kürtlerin çeşitli ülkelerdeki talep ve istemlerinden bence artık korkmamalıdır. Nasıl biz Türkiye çözümünü istiyorsak, Kamışlı da Şam'la bir çözüm süreci arıyor. Kamışlı da Şam'la, Suriye barışını arıyor. Bunlar çok kıymetlidir. Kürtler, Türkiye için artık bir tehdit değil. Tehdit olarak düşünenler varsa bunu tehdit olmaktan artık çıkarmalı. Kürtler, Türkiye için bir barış imkanıdır. Sadece Türkiye'de değil. Ortadoğu'da güçlü, ekonomisiyle, demokrasisiyle örnek, model olabilecek bir imkana artık sahip olabilir. İlişkiler demokratik ve barışçıl bir zeminde yürürse Türkiye büyür, Türkiye demokrasisi büyür. Türkiye'nin 100 yıl önceki ret ve inkar politikalarının devamı aslında bir biçimiyle Türkiye'yi kendi içerisine kendi sorunlarıyla uğraşmaya hapseder. Bu da 85 milyonun kaybına olur. Onun için biz Türkiye çözümünü önemsiyoruz” dedi.
‘TÜRKİYE, HEPİMİZİN EVİDİR’
Herkesin üzerine düşen sorumluluğu yapması gerektiğini ifade eden Bakırhan, “Biliyoruz ki eğer bir sorun çözülecekse hele 100 yıllık bir mesele Türkiye'nin son 50 yıllık bütün enerjisini, ekonomisini emen, Türkiye'nin her anlamda birçok anlamda büyük zararlara uğradığı bu sorunun çözüm yeri kendi evimizdir. Evimizin içidir. Bakın Diyarbakır’dan söylüyorum. Türkiye, hepimizin evidir. Türkiye hepimizindir. Türkiye sadece Türklerin değil, Türkiye'de yaşayan başta Kürtler olmak üzere bütün halkların ve inançlarındır. Onun için hiç çekinmeden tendi evimiz diyorum. ‘Kendi evimizde çözüm arıyorum’ diyorum ve bunun doğru bir şekilde anlaşılması gerektiğini de belirtmek istiyorum. Yine son dönemde çok farklı tartışmalar var. Kürt zemininde bir çatlak yok, bir farklılık yok, bir ayrılık yok. Kürt partileri, kurumları, örgütlü zeminleri hep birlikte aslında bu Türkiye çözümünü önemsiyor. Öcalan'ın barış ve demokratik toplum çağrısının yanındadır. Başarıya ulaşması için de elinden gelen bütün çabayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu topraklarda, bu coğrafyada bin yıllardır Türkiye'de Türk halkı başta olmak üzere diğer halklarla birlikte bir dayanışma içerisindeyiz. Artık önümüzde gelecek yüzyılı yeniden inşa etme ve tekrar kaybetmemek üzere yoğunlaşmamız, çalışmamız, bu sürecin başarıya ulaşması için hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Geçen yüzyılda kaybettiklerimiz çok büyük. En başta evlatlarımızı kaybettik. Yıllarımızı kaybettik. Kaynaklarımızı kaybettik. Ekonomimizi kaybettik. Türkiye bir baştan diğer başa kadar ciddi bir çürüme ile yüz yüze kaldı. Artık barışı konuşma, artık hepimizin kazancına olan bu süreci konuşma, büyütme ve sonuca ulaştırma süreci olduğunu belirtmek istiyorum. Biz 20 Ekim, 22 Ekim ve 27 Şubat çağrısını umut verici olarak değerlendirdik. Olumlu olarak görüyoruz. Ama sadece bununla kalmamalı. Önümüzdeki süreçte bu sürecin başarıya ulaşması için de herkes üzerine düşen sorumluluğu ve yapılması gereken gerekleri yerine getirmek durumundadır. Ortak bir akılla 100 yıllık bu meseleyi çözebileceğimize inanıyoruz. Bu konuda inancımız tamdır. Öcalan'la İmralı Adası'nda yaptığımız görüşmelerde de hemen çıktığımızda da aynı şeyi söyledik. Bütün süreç uzarsa boşluk oluşur. Bu boşlukların da nasıl kimler tarafından doldurulduğunu en başta Diyarbakır biliyor. Dünya deneyimlerinde de böyledir. Artık bu kadar samimiyet karşısında bu kadar sade, bu kadar her şeyi aleni açık bir şekilde Türkiye haklarıyla, dinamikleriyle paylaşan, yürüyen bu süreçte artık bu sürecin uzamaması gerektiğini düşünüyoruz. Ben buraya indim. İşte yukarıdan 5-6 tane savaş jetidir herhalde tam isimlerini bilmiyorum. Onların sesini bile duymak insanı ne kadar rahatsız ediyor. Umarım önümüzdeki günlerde artık o jet sesleri yerine başka barış sesleri, barış türküleri duyarız. Cesur ve kararlı adımların atılması lazım. Türkiye Cumhuriyeti bu topraklardaki herkesin devleti olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti Diyarbakır’ın farklılığını sorun olarak değil, zenginlik olarak gören bir ülke olduğu zaman ‘demokratikleşti’ diyebiliriz. Evet, Diyarbakır’ın farklılığını artık zenginlik kabul edecek bir süreci yaşıyoruz. Bu sürecin başarılı olmasını umuyorum” diye konuştu.
‘ZAMAN MESELESİNİ SORUN YAPMAMAK GEREKİYOR’
Kongrenin neden uzadığıyla ilgili sorulan soruya Bakırhan, “Şimdi süre çok yeni. Yani çok abartmamak lazım. 100 yıllık bir mesele. 1 aylık bir süreçten bahsettik. Karşımızda yekpare bir devlet yok. Onun için bu zaman meselesini sorun yapmamak gerekiyor ama çok da uzatmamak gerekiyor. Evet, ilk adım ne olmalı? Tabii ki bu müzakereyi yürüten Öcalan'ın yaşam, çalışma, düşüncelerin toplumla, toplumun Öcalan'la buluşmasını gerektirecek adımlar olmalıdır. O çok önemlidir. KCK da yaptığı açıklamada ‘Biz her koşulda Öcalan'ın silah bırak çağrısına uyacağız’ dediler. Yani bunun üzerine ne söylenir, bilmiyorum. En yetkilisi, en başındaki, en bu işi yapanı böyle diyorsa biz saygı duyarız. Zaten bizi aslında bugüne kadar bütün fırtınalar karşısında buraya getiren birbirimize olan güvenimizdir” yanıtını verdi.
‘SADECE SDG’NİN METNİ DEĞİL, KUZEYDOĞU SURİYE'DE, ROJAVA'DA YAŞAYAN 70 KURUMUN ORTAK METNİDİR’
Bakırhan, Suriye’de yapılan konferansa yönelik yapılan eleştirilerle ilgili sorulan soruya ise şu yanıtı verdi:
“Biz Ankara, Türkiye çözümü diyoruz. Suriye'de Kürtler tabii ki Şam çözümü diyecek. Tabii ki Şam'a mesajlarını verecek. O konferansla iyi olan en iyi şey Kürtlerin orada ulusal demokratik bir irade ortaya koymalarıdır. 70'e yakın kurum ve siyasi partinin olduğu bir toplantıdan çıkan sonuç metnini Burada konuşuyoruz. Sadece SDG’nin metni değil. Ya da sadece SDG içerisinde Kürtlerin metni değil. Kuzeydoğu Suriye'de, Rojava'da yaşayan 70 kurumun ortak metnidir. Dolayısıyla biraz önce söylediğim gibi Suriye'de de Irak'ta da İran'da da nerede olursa olsun Türkiye'nin hilafına olacak. Türkiye'de yaşayan hakların hilafına olacak bir şey olacağını düşünmüyorum. Kürtlerin taleplerine saygı göstermek lazım. Bunlar taleptir. Sonuçta müzakere yapılacak yer Şam’dır. Müzakere yapacak aktörlerden birisi Şam devletidir. Orada nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını Suriye hakları karar verir. Şimdi buna ben ya da Sayın Cevdet Yılmaz karar veremez ya da Adalet Bakanımız. Kongreyi de böyle okumak gerekiyor.” (DHA)
Gıyasettin TETİK- Seyfettin EKEN/ DİYARBAKIR, (DHA)