ANKARA, (DHA)- MEME kanseri, kadınlarda en sık görülen malignite türü olup Türkiye’de her 12 kadından birinde yaşamının bir döneminde ortaya çıkmaktadır diyen Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Aytaç Tohma, “Kanser tedavisinde uygulanan kemoterapi ve radyoterapi, üreme hücrelerine doğrudan zarar verebilmektedir. Bu nedenle, meme kanseri tanısı alan kadınlara tedavi sürecine başlamadan önce eğer bekar iseler yumurtalarını, evli ise embriyolarını dondurmaları önerilmektedir. Böylelikle tedavi tamamlandıktan ve hastalık kontrol altına alındıktan sonra anne olma olasılığı korunmuş olur” dedi.
Bahçeci Ankara Tüp Bebek doktorlarından Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Aytaç Tohma, Meme kanserinde erken tanı, tedavi başarısını ve yaşam süresini belirleyen en kritik unsurlardan biridir. Bu nedenle, kadınların vücutlarındaki değişiklikleri dikkate alarak düzenli hekim kontrollerini aksatmaması büyük önem taşır” diye konuştu.
Prof. Dr. Tohma; “Memede veya koltuk altında fark edilen kitle, meme başında akıntı, içe çekilme, şekil bozukluğu, deri üzerinde kabuklanma, kızarıklık ya da yara oluşumu hastalığın habercisi olabilir. Ayrıca hiç doğum yapmamış olmak, erken yaşta adet görmek, geç menopoza girmek, fazla kilolu olmak, birinci derece akrabalarda meme kanseri öyküsünün bulunması ve genetik mutasyonlar da riski artıran faktörlerdendir. Erken evre meme kanseri çoğu zaman belirti vermeden mamografi veya meme ultrasonu ile saptanabilir. Bu nedenle, tarama programlarına düzenli katılım erken teşhisi ve zamanında tedaviyi mümkün kılar” dedi.
Kemoterapi ve radyoterapi, kanser hücrelerini yok etme amacı taşırken aynı zamanda yumurta ve sperm gibi sağlıklı üreme hücrelerine de zarar verebilir. Bu tedaviler, yumurta rezervinde azalma ve üreme dokularında adezyon gelişimi gibi kalıcı etkiler bırakabilir diye konuşan Prof. Dr. Tohma şunları söyledi:
“Tedavi sonrası doğal yolla gebelik elde etme olasılığı; kullanılan ilaç, doz ve tedavi süresine göre değişmekle birlikte genellikle düşüktür. Bu nedenle, kanser tanısı alan kadınlarda tedaviye başlamadan önce yumurta veya embriyo dondurma işlemi yapılması, doğurganlığın korunması açısından en etkili yaklaşımlardan biridir. Bu sayede tedavi tamamlandıktan yaklaşık iki yıl sonra gebelik planlanabilir. Yaş, tedavi sonrası başarıyı doğrudan etkileyen önemli bir faktördür; genç yaşta dondurulan üreme hücreleri, tüp bebek tedavisinde daha yüksek başarı oranları sağlar. Hastalar, patoloji raporları ve üç hekim imzalı kurul onayıyla yasal olarak yumurta dondurma işlemini gerçekleştirebilirler. Bu hücreler beş yıl süreyle saklanabilir ve hasta onayıyla bu süre uzatılabilir. Yalnızca cerrahi operasyon geçiren ve radyoterapi/kemoterapi almayan hastalarda ise üreme kapasitesinde belirgin azalma görülmeyebilir. Ancak tedavi sürecinde dondurma işlemi yapılmadıysa, sonrasında düşük yumurta rezervi nedeniyle tüp bebek tedavisiyle başarı sağlama ihtimali azalır. Bu nedenle, üreme sağlığını koruyucu yöntemler hakkında kadınların bilinçlendirilmesi büyük önem taşır.”
‘DONDURULAN ÜREME HÜCRELERİ GÜVENLE SAKLANABİLİYOR’
Üreme sağlığını koruma amacıyla yapılan yumurta ve embriyo dondurma işlemleri son yıllarda kanser tedavisi gören kadınlarda giderek yaygınlaşmaktadır. Bu işlemin başarılı olabilmesi için deneyimli uzmanlar tarafından, yüksek teknolojik donanıma sahip embriyoloji laboratuvarlarında gerçekleştirilmesi gerekir diyen Prof. Dr. Tohma son olarak şunları söyledi:
“Dondurma işlemi sırasında vitrifikasyon adı verilen özel bir yöntem kullanılır. Bu yöntemde hücreler, özel solüsyonlar yardımıyla dakikada yaklaşık 10.000°C hızla soğutularak dondurulur ve sıvı azot tanklarında –196°C sıcaklıkta saklanır. Gebelik planlandığında ise yumurtalar çözülür ve tüp bebek tedavisine başlanır; embriyo dondurmuş hastalarda ise uygun zamanda transfer planlanarak gebelik elde edilebilir. Sonuç olarak; meme kanseri tanısı, kadınların üreme potansiyellerini tamamen kaybedecekleri anlamına gelmemektedir. Erken farkındalık, zamanında üreme hücresi dondurma işlemi ve uzman merkezlerde yürütülen multidisipliner yaklaşımlar sayesinde kadınlar hem sağlığına kavuşmakta hem de ilerleyen dönemde anne olma şansını koruyabilmektedir.”