İSTANBUL, (DHA)- ENERJİNİN tarih boyunca savaşların, krizlerin ve küresel dengelerin en belirleyici faktörlerinden biri olduğunu söyleyen Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail Cingöz, “Enerji güvenliği günümüzde bir ülkenin askeri kapasitesi kadar kritik hale geldi. Akkuyu NGS, enerji arz güvenliğiyle birlikte Türkiye’yi bölgesel krizlere, tehdit ve jeopolitik baskılara karşı daha dayanıklı hale getirebilecek bir adım olarak görülmelidir” dedi.
Sanayi devriminden bu yana enerjiye sahip olan ülkelerin güç kazandığını, sahip olmayanların ise bağımlılık girdabına sürüklendiğini kaydeden Cingöz, “İki dünya savaşı, Soğuk Savaş ve günümüzdeki hibrit çatışmaların temelinde enerji mücadelesi yatıyor. Türkiye’nin Akkuyu ile attığı adım bu yüzden yalnızca bir enerji yatırımı değil, tarihsel bir stratejik hamledir” dedi.
‘AKKUYU NGS; ENERJİDEN ÖTE, TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KALKANI’
Mersin’de yapımı süren Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS), Türkiye’nin yalnızca ilk nükleer yatırımı değil, aynı zamanda enerji arz güvenliği ve ulusal güvenlik açısından hayati bir güç merkezi olduğunu vurgulayan Cingöz, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Akkuyu NGS, artık sadece bir enerji yatırımı değil hem enerji arz güvenliği hem de ulusal güvenlik açısından hayati bir güç merkezi olarak öne çıkıyor. Akkuyu devreye girdiğinde ülkemizin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak. Bu oran, özellikle kriz dönemlerinde dışa bağımlılığı azaltarak enerji sürekliliğini garanti altına alacak. Böylece Akkuyu, yalnızca bir enerji üretim tesisi değil, aynı zamanda jeopolitik caydırıcılık mekanizması haline gelecek.”
GÜÇLÜ GÜVENLİK SENARYOLARI
Türkiye’nin ilk nükleer yatırımı olan Akkuyu NGS’nin fırsatlarla birlikte riskleri de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Cingöz, bu stratejik tesisin, olası tehditler ve bölgesel gerilimler nedeniyle kriz senaryolarında hedef alınabilecek yapılar arasında olabileceğini belirtti. Cingöz, “Uluslararası analizlerde enerji santrallerinin öncelikli hedefler arasında olduğu sıkça dile getiriliyor. Akkuyu gibi stratejik tesisler, bu nedenle yalnızca enerji güvenliği değil, ulusal güvenlik stratejilerinin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Türkiye’nin yerli savunma sistemlerine yaptığı yatırımlar, olası tehdit senaryolarında bu tür tesislerin korunması açısından hayati önemdedir. O yüzden de ayrıca Akkuyu projesinde terör, savaş riskleri dahil her türlü senaryo dikkate alınarak güvenlik tasarımları güçlendirilmiştir. Bugün bu proje her açıdan güvenlik düzeyi en güçlü teknolojileri bünyesinde barındırıyor” diye konuştu.
KESİNTİSİZ ENERJİ, 7/24 CAYDIRICILIK VE SAVUNMA KAPASİTESİ
Akkuyu NGS’nin her bir reaktörünün devreye girdiğinde 1200 megavat elektrik üreteceğini, tam kapasiteye ulaştığında ise Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağını hatırlatan Cingöz şöyle devam etti: “Bu rakam, özellikle dışa bağımlılığı azaltma ve enerji arz güvenliği açısından kritik bir eşik anlamına geliyor. Bir NGS ortalama 60 yıl, revizyonlarla birlikte 90 yıl boyunca kesintisiz üretim sağlar. Bu süre boyunca 7 gün 24 saat aynı ya da daha yüksek verimlilikte çalışır. İşte bu nedenle Akkuyu NGS, yalnızca enerji bağımsızlığımız için değil, savunma kapasitemiz açısından da kritik bir yatırım. Olası bir saldırı senaryosunda Türkiye’nin yerli ve milli savunma sistemlerine yaptığı yatırımların önemi çok daha net anlaşılıyor.”
TÜRKİYE’NİN YENİ NÜKLEER VİZYONU, AKKUYU, SİNOP VE TRAKYA İLE BÖLGESEL LİDERLİK
Türkiye’nin Akkuyu ile başlattığı nükleer enerji atılımının Sinop ve Trakya’da kurulması planlanan yeni santrallerle devam edeceğini söyleyen Cingöz, bu yatırımların Türkiye’yi yalnızca enerji üretiminde değil, bölgesel enerji üssü olma yolunda da öne çıkaracağını belirtti.
“Enerji artık yalnızca kalkınma meselesi değil, uluslararası güç dengelerinin belirleyicisidir” diyen Cingöz, “Türkiye, Akkuyu NGS ile bu denklemin önemli bir aktörü haline geliyor. Akkuyu NGS, enerji arz güvenliğiyle birlikte Türkiye’yi bölgesel krizlere, tehdit ve jeopolitik baskılara karşı daha dayanıklı hale getirebilecek bir adım olarak görülmelidir” diye konuştu.
JEOPOLİTİK BAĞIMSIZLIĞIN ANAHTARI
Enerji diplomasisinin günümüzde ülkelerin askeri caydırıcılığını ve ekonomik istikrarını doğrudan etkilediğinin altını çizen Cingöz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin nükleer adımı, yalnızca elektrik üretimi değil, jeopolitik bağımsızlık ve stratejik caydırıcılık açısından da tarihi bir dönüm noktasıdır. Bu yeni enerji düzeninde Türkiye’nin izleyeceği yol; güçlü savunma sistemi yatırımlarıyla, uluslararası hukuk çerçevesine bağlılıkla, yerli ve milli kapasiteyi öne çıkararak ve diplomasiyle tehdit algılarını yöneten bir stratejiyle şekillenmeli. Türkiye bu denklemde nükleer enerjiyle yalnızca enerji arzını sağlamakla kalmayacak, stratejik olarak da söz sahibi olacaktır.”
‘TÜRKİYE; DOĞU İLE BATI ARASINDA STRATEJİK KÖPRÜ’
Cingöz, Türkiye’nin asıl gücünün nükleer yatırımlarla desteklenen çeşitlendirilmiş enerji portföyünden geldiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Akkuyu, Sinop ve Trakya’daki projeler tamamlandığında Türkiye, Doğu ile Batı arasında köprü konumunu pekiştirerek bölgesel enerji merkezi olacak. Nükleer yatırımlar, Türkiye’yi yalnızca tüketici değil; tedarikçi ve güvenlik sağlayıcı bir ülke haline getirecek. Enerji artık yalnızca ışık değil; güvenlik, egemenlik ve caydırıcılıktır. Türkiye, Akkuyu ve diğer nükleer projelerle sadece enerji üretmiyor, aynı zamanda geleceğini güvence altına alıyor. Bu yatırımlar, ülkenin küresel denklemdeki rolünü güçlendiren tarihi adımlardır.”
RUS NÜKLEER ENDÜSTRİSİNİN 80. YIL DÖNÜMÜ
Cingöz, Türkiye'nin en önemli enerji projesi olan Akkuyu Nükleer Santrali'ni inşa eden Rusya Devlet Nükleer Enerji Şirketi Rosatom’un, aynı zamanda Rus nükleer endüstrisinin de itici gücü olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Nükleer inşaatta dünya lideri olan Rosatom, onlarca yıllık uzmanlığa sahip olmanın yanı sıra bu yıl 80. yıldönümünü kutlayan Rus nükleer sektörünün 80 yıllık mirasını da temsil etmektedir. Rusya, 20 Ağustos 1945’te kurduğu Atom Enerjisi Özel Komitesi ile çok kısa sürede nükleer güce ulaştı ve 1949 yılında RDS-1 bombasını başarıyla test etti. 1954’te Obninsk’te dünyanın ilk nükleer santralini hayata geçirdi. İlerleyen zamanda nükleer enerji kullanımına geçecek olan ülkeler içerisinde ise ciddi manada lider ülkelerden biri konumuna geldi. Bu süreçte 1959’da inşa ettiği nükleer buzkıran Lenin ile teknolojisini Kuzey Kutbu’na taşıdı” dedi.
Dünyadaki ilk tokamakları 1950-1960’lı yıllarda inşa eden Rusya’nın, 1973 yılında BN-350 hızlı nötron reaktörüyle dünyanın ilk güç ünitesini devreye aldığını vurgulayan Cingöz, “Rusya’nın bu başarılarla şekillenen mirası; gurur, ilham ve hayal kelimeleriyle özetlendiği görülmektedir. Rus nükleer endüstrisi yalnızca kendi halkına değil, ittifak kurduğu ve stratejik ilişkiler geliştirdiği ülkelere ilham vererek dünyadaki nükleer endüstri devleri arasındaki başarılarıyla dikkat çekiyor. 80 yıllık nükleer yolculuğuyla Rusya, bilimsel atılımları, vizyonu ve kararlılığıyla nükleer endüstrisini geliştirmek isteyen ülkelere güçlü bir örnektir” diyerek sözlerini tamamladı.