Gizem KARADAĞ-Ali Oğulcan ARSLAN/ANKARA, (DHA)- MEME ve Endokrin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Hakan Mersin, “Obeziteden kaçınmak lazım. Düzenli egzersiz, aktivite hem kilo kontrolüne katkı sağlar hem de meme kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. Bu yüzden aktif bir yaşam, düzenli bir aktivite egzersiz programı mutlaka fayda sağlayacaktır” dedi.
Güven Sağlık Grubu, Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında ‘Pembede Birleştik: Bugün Yakanda, Daima Aklında’ başlıklı söyleşi düzenledi. Atakule Event Hall’de düzenlenen söyleşide, meme sağlığında multidisipliner yaklaşımlar, tarama yöntemleri, modern tedavi seçenekleri ve erken tanının önemi, alanında uzman hekimler tarafından ele alındı. Söyleşide katılımcılara düzenli kontrollerin ve erken teşhisin önemi vurgulandı.
Güven Hastanesi Meme ve Endokrin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Hakan Mersin, burada yaptığı konuşmada, “Ekim ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı olarak 1985 yılından beri bütün dünyada kutlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü de bu konudaki farkındalığın artması, toplumun bilinçlenmesi, insanların bu hastalığa yönelik bilgilerinin artması ve buna bağlı olarak da daha erken dönemde bu hastalığın saptanarak tedavi edebilmesini istiyor. Ve bu amaçla da her yıl ekim ayında bütün bir ay boyunca bu bilinçlendirme çalışmaları devam ediyor. Biz de bu kapsamda toplumumuzda bilgilendirmeyi, bilinçlendirmeyi, farkındalığı arttırmaya yönelik olarak bu etkinliği düzenliyoruz. Neden meme kanseri ekim ayında böyle bütün dünyada yaygın bir şekilde kutlanıyor? Çünkü meme kanseri dünyada en sık görülen kanser. Kadınlarda da en sık görülen kanser, genel olarak da en sık görülen kanser. Yaklaşık 8 kadından 1’inde meme kanseri yaşam boyunca gelişme ihtimali var ve toplamda da dünyada yılda 2,5 milyon civarında meme kanseri vakasına rastlanılıyor. Ve bunun da ötesinde meme kanseri hem sık görülüyor hem de eğer erken dönemde yakalanabilirse tam olarak iyileşebilen, çok başarılı bir şekilde tedavi edilebilen bir hastalık. O yüzden erken dönemde yakalanma şansını artırmak amacıyla insanları bilinçlendirmek, düzenli kontrollerini yapmasını sağlamak üzere bu ayı etkinliklerle kutluyoruz” dedi.
‘MEME KANSERLERİNİN YÜZDE 85'İ GENETİK GEÇİŞLİ DEĞİL’
Prof. Dr. Mersin, meme kanserinin yalnızca kadınlarda değil, erkeklerde de görüldüğünü ifade ederek, şunları söyledi: “Yüzde 99'u kadınlarda görülüyor ama yaklaşık yüzde 1 civarında erkeklerde de görülebiliyor. Ama tabii ki kadınlarda en çok görülen kanser türü. Kadınlarda da yaş ilerledikçe kanserin görülme riski artıyor. 50 yaşın üzerinde meme kanserini daha sık olarak görüyoruz. Ama bu daha genç yaşlarda görülmüyor anlamına da gelmiyor. Özellikle de son dönemde meme kanserinin genel olarak görülmesinde bir artış olmakla beraber özellikle 2012 yılından sonra başladı diyelim, artışı var. Ama aynı zamanda gençlerde de biraz daha sık görülmeye başladı. O yüzden biz artık 40 yaşından sonra tekrar mutlaka düzenli kontrollerin yapılması gerektiğini söylüyoruz ama 50 yaşından sonra bu biraz daha dikkat etmek gereken daha da ciddiye almak gerektiği dönem başlıyor. Meme kanserlerinin yüzde 85'i genetik geçişli değil. Aile öyküsü olmadan görülüyor. Yaklaşık yüzde 10-15'lik bir kısmı aile öyküsüne bağlı ve ailede görülen hastalıklara bağlı ve genetik geçişte görülebiliyor. Ama özellikle genç hastalarda eğer ailede öykü varsa veya genetik bir anomali olduğu saptanmışsa tabi o zaman daha dikkatli olmak gerekir. O zaman daha genç yaşlarda da görülebiliyor. O yüzden daha erken yaşlarda taramaların yapılması gerekiyor. Genel olarak baktığınız zaman 50 yaşından sonra görülüyor. Her meme kanseri genetik geçişli değil. ‘Benim ailemde meme kanseri yok ben rahatım ben de olmaz’ diye düşünmemek gerekir. Çünkü büyük çoğunluğu aslında aile öyküsü olmayan insanlarda görülüyor. Meme kanserinin bir sürü risk faktörü var. Ama bunun için baktığımız zaman yaş önemli bir risk faktörü. Bunun dışında östrojen etkisine uzun süre maruz kalan kadınlarda meme kanseri daha çok görülüyor. Erken adet görmeye başlayıp, geç menopoza girenlerde, obezlerde yağ dokusu arttıkça meme kanseri daha fazla görülüyor. Bunlar yine aile öyküsü önemli bir faktör. Ailesinde meme kanseri olanlar da daha çok görülüyor. Genetik bozukluklar varsa onlar da daha sık görülüyor. Bunun dışında son dönemde hormon replasman tedavisi (HRT) kullananlarda meme kanseri riskinin arttığına dair birtakım bilgiler var. Dolayısıyla meme kanseri aslında risk faktörleri var ama her kadında görülebilir. Bunun net olarak tam nedenini de bilmediğimiz için bütün kadınların bu anlamda kontrollerini yaptırması gerektiğini söyleyebiliriz.”
‘MAMOGRAFİNİN MEMEYE BİR ZARARI OLMADIĞI GÖSTERİLMİŞTİR’
Prof. Dr. Mersin, yaklaşık 20-25 yaşından sonra tüm kadınların belli aralıklarda kendi kendini muayene ve kontrol etmesini önerdiklerini söyleyerek, “Buradaki amacımız kadınların kendi meme yapılarını tanıması. Bunu eğer kendi meme topografyasını tanırsa, ortaya çıkan bir değişiklik söz konusu olursa eğer bunu fark etmesi kolaylaşır diyerek bunu öneriyoruz. Ama bu tek başına yetmez. Bunun dışında özellikle 40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi çekilmesini biz mutlaka öneriyoruz. Mamografi ile ilgili olarak toplumda bir yanlış algı var. Mamografinin yüksek dozu radyasyona bağlı olarak memede ya da diğer organlarda bazı riskler yaratabileceği şeklinde bir yanlış algı var. Mamografide biz x ışınları ve radyasyonu kullanıyoruz ama bu son derece düşük bir doz ve belli aralıklarda yapıldığı zaman bunun memeye bir zararı olmadığını net olarak gösterilmiş. Buna karşın mamografinin düzenli kullanımı ile birlikte hastalıkların çok erken dönemde yakalanabilmesiyle beraber hastalığın tedavi şansının çok yükseldiği ve buna bağlı ölüm oranlarının çok azaldığını da net olarak biliyoruz. O nedenle biz mamografiyi yılda bir öneriyoruz. Bunun dışında gerekli durumlarda biz başka tetkiklerle de bunu destekliyoruz. Her kadında da mutlaka mamografinin her yer yıl yapılması şart olmayabilir. Eğer hastalığın risk analizini biliyorsak daha önce yapılmış tetkiklerini biliyorsak bunlar düzenli olarak yapılmışsa bizim hastayla ilgili bir risk analizimiz varsa bir fikrimiz varsa bu mamografi aralıklarını biraz daha açarak biraz daha seyrek yapmak da mümkün olabilir. Ama genel kural olarak dünyada 40 yaşından sonra yılda bir mamografinin yapılması önerilmektedir” dedi.
‘AKTİF BİR YAŞAM FAYDA SAĞLAYACAKTIR’
Düzenli kontrollerin mutlaka ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mersin, “Obeziteden uzak durmak lazım. Obeziteden kaçınmak lazım. Düzenli egzersiz, aktivite hem kilo kontrolüne katkı sağlar hem de meme kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. Bu yüzden aktif bir yaşam, düzenli bir aktivite egzersiz programı mutlaka fayda sağlayacaktır. Onun dışında da yine pek çok risk faktörü ile beraber söylenen bazı riskler var. Bazı kimyasallar var bunlardan uzak durulması öneriliyor. Bunların bir kısmı mümkün oluyor bir kısmı mümkün olmuyor. Ama sağlıklı bir hayat tarzını benimsemek, düzenli egzersiz programlarına uymak, kilo kaybını sağlamak, aşırı kilolu olmamak büyük ölçüde meme kanseri riskini azaltmak için yapılabilecek şeylerdir. Söyleşide özellikle meme sağlığında, meme taramalarında ve tanısında multidisipliner yaklaşımının önemini vurgulamak istiyoruz. Meme kanseri tek bir uzmanın, tek bir hekimin tamamını yönetebileceği durumdan uzaklaştı. Artık birden fazla uzmanın, cerrahların, tıbbi onkologların, radyasyon onkologlarının, radyologların, patologların, nükleer tıp uzmanlarının birçok branşın bir arada çalışmasını gerektiren, ortak akılda, akılla bir tedavi planlamasını gerektiren bir multidisipliner yaklaşımı gerektiriyor. O yüzden tedavi planlamasının bu şekilde yapılmasının hastanın tanısında ve tedavisine de sağ kalımlara büyük fayda sağladığı gösterildiği için biz özellikle bunun böyle bir multidisipliner yaklaşım içerisinde bir klinikte, bir merkezde planlanmasının yapılmasına fayda olacağını vurgulamak istiyoruz” diye konuştu. (DHA)